31 Aralık 2009 Perşembe

yeni yil

(ilk defa cep telefonundan blog yaziyorum, cok uzatamayacagim)
2009 benim icin son derece guzel bir yil oldu ve guzel bir gece ile son buluyor. siz muazzam insanlarin da en az benim kadar guzel bir 2009 gecirdiginizi varsayiyor ve hepinize istediklerinizi yapabileceginiz, huzurlu, mutlu ve elbette saglikli bir yeni yil diliyorum.

hoscakalin!

29 Aralık 2009 Salı

gitmek (ya da kalmak) üzerine

artık sadece "belki bir ihtiyaç sahibi çıkar" diye saklıyorum yazdıklarımı iç ceplerimin ücra köşelerinde. kelimelerimin bir kısmı kötürüm, bir kısmı ise (kemo)terapi görüyor nicedir ve kalanlar, "gitme" ile başlayan cümleler kurmaya yetmiyor konuştuğumuz dilde.

olacak -olmakta olan- belli aslında ama hala vakit varken peşinen söyleyeyim bu vesileyle;

"canımı sıkma benim, kötü söyletme. gel diyorsam gel. git(me) diyorsam sakın gitme!"

28 Aralık 2009 Pazartesi

can yücel - eğer

sözlükte namussuz çay başlığını görünce aklıma geldi, ne güzel şiirdi eğer...

o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.


uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

ıssız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...


evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!


--can yücel

19 Aralık 2009 Cumartesi

böyle olduğumuz iyi mi oldu?

başlık haybeden gerçeküstü aşk'tan... ne sebeple attım bilmiyorum, aklıma geldiğinde henüz hiçbir şey yazmamıştım ki, başlığı en son bulanlardandım.

şebnem ferah yeni albüm yaptı, biliyor musun bilmiyorum. adı benim adım orman. çalışırken, şöyle hızlıca bir dinledim ve istiklal caddesi kadar'ı ilk favorim olarak belirledim.

sonra... sözlük'e geri döndüm. iyi mi oldu bilmiyorum. eskisi kadar keyifli değil aslında nicedir, okunduğunu bilince rahat rahat yazamıyor insan. gerçek anlamda yazmayı bırakalı çok oldu gerçi ama arada, özellikle uyuyamadığımda geliyor dilimin ucuna birkaç kelam, hani söyleyemediğimden değil ama söylemek istemediğimden içime attığım şeyler, ses etmiyorum. başka şeyler düşünmeye gayret ediyor, özellikle güzel kokanlardan uzak duruyorum.

neyse...

şimdi uyumalıyım. belki günün birinde -yarın mesela- geri dönerim.

14 Eylül 2009 Pazartesi

merhaba!

evet henüz son derece yüzsüz ve pişkin bir şekilde "merhaba ben geri döndüm, lütfen beni sevmeye kaldığınız yerden devam edin." diyecek kadar pişkin değilim ama ben geri döndüm ve lütfen beni sevmeye kaldığınız yerden devam edin sevgili okuyucular.

merhaba!

*merhaba da; şimdi çok işim var. bu böyle kuru bir merhaba olsun, içeceklerini gün içerisinde bilahare servis edelim.

17 Nisan 2009 Cuma

küresel kriz üzerine

(bkz: nokia/#15989625)

mustafa topaloğlu - hoşgeldin obama



bu eser ölümsüzleştirilerek nesilden nesile aktarılmalı, felsefesi idrak edilmeli. iyi ki varsın mustafa topaloğlu!

edit: youtube şu an bende var ama belki sizde olmayabilir, tünel münel bir şeyler yapmak için tam şuradaki bağlantıyı kullanabilirsiniz. (üşenmeyin kullanın. pişman olmayacaksınız.)

15 Nisan 2009 Çarşamba

serbest düşüş

yurttaşlarım! romalılar!

yaklaşık iki aylık uzunca bir aranın ardından, öncelikle yokluğumda merakten deliren, eski sevgilinin hal hatır sorma konseptli yavşak mesajına "dur şimdi sinirliyim sonra konuşalım görüşürüz" diyen, "bu çocuk öldü mü pipisi mi koptu allahım ne dolap dönüyor?!" diye düşünüp rakıyı şaraba, şarabı da passiflora'ya katan siz değerli ve analytics raporlarından gördüğüm kadarıyla son derece de vefalı dostlarıma kucak dolusu sevgiler sunuyorum.

bir süredir buralarda görünmüyor oluşumun altında öyle ağdalı cümleler, zengin betimlemelerle anlatılacak karizmatik bir sebep yatmıyor maalesef. tembellik, iş yoğunluğu, yerel seçim kampanyalarının yarattığı yersiz gerginlik gibi muhtelif sebeplerim var. bu anlamda, bir daha arayı bu kadar açmayacağıma dair sözler vermek dışında konuşulacak kayda değer pek bir şey yok diyebiliriz kısaca.

eh, madem öyle serbest düşüş halinde geçen bu iki aylık zaman zarfı içerisinde neler oldu, onları toparlayıp (kronolojik değil tabii) yeni bir sayfa açalım hızlıca;

- galatasaray, hamburg'a ali sami yen'de 2-0'dan yenildi, bu vesileyle uefa'ya da veda etti. maçı buğra ile birlikte seksek'te izlemiştik, bittiğinde poor misguided fool dinleyecek kadar dertliydik. kısfmet.

- ispanya'ya da hem içeride, hem dışarıda yenildik. bundan böyle ali sami yen'de oynanan maçları seksek'te izlememe kararı aldım. bu ne lan!

- yerel seçimler çok şükür ki yaşandı bitti, çılgın chp'li annem ise tam da beklendiği gibi sandıkta görevliydi. aile fertleri olarak kendisini duvarlara chp mottoları yazarken hayal edip kahkaya gark olduk. neyse ki korktuğumuz başımıza gelmedi, anneyi ergenekon'a kurban vermedik. nilüfer'i ve şişli'yi kaybetmedik. tekirdağ'ı geri aldık, istanbul'u ise kıl payı kaybettik. daha iyi olabilirdi; olmadı. geçtik bunu.

- nisan'ın son haftası itibariyle yeni evimde ikamet ediyor olacağım umarım. yoruldum.

- yeni flexi kartımın üzerinde hamit altıntop var! "ne demek istiyorsunuz lan siz" dedim, "yanlış anladınız bir haftaya kadar altıntopsuzunu göndereceğiz" dediler. hayır hamit altıntop'u severim ama kredi kartımın üstünde erojen bölgeye doğru yapılan cüccük hareketi benzeri bir hareket yapıyor oluşundan memnun olmam beklenemezdi!

- serbest salınım birinci yaşını doldurdu. tabii yokluğumda bunu da kaçırdık. pastalı, mumlu bol akollü bir tören düşünüyordum oysa ki. neyse, seneye.

- how i met your mother ve lost'u çok saldım blog. öyle ki kaç bölüm geriden takip ettiğimi bile bilmiyor ve hatta çoğu zaman takip de edemiyorum. buradan hareketle, özellikle hafta içi kendime ayıracak 60 dakikam bile olmadığını açıkça görebiliyoruz. hoş, haftada 9 gün ve günde 26 saat çalışan bir insanın cumartesi geceleri bokunu çıkarırcasına eğlenebiliyor oluşu da enteresan sayılabilir. şükretmek lazım galiba.

- cumartesi demişken, 2 mayıs 2009 cumartesi gecesi "istanbul viva ek$ibition zirvesi" sonunda gerçek oluyor. mekan her zaman olduğu gibi seksek, konsept eğlenceli, ortam tatlı. detaylar zamanla hem limon'da, hem facebook'ta. ilgililer takipte kalsınlar.

- dental operasyonlarım bugün itibariyle bitiyorlar sanırım. ameliyatla alınması gerekn son 20 yaş dişimin geleceği ise hala muamma lakin çok sallamıyorum artık onu. yokmuş gibi davranıyorum. ağrı sancı da yapmıyor hem. canım.

- düzenli spor yaşantısı tekrar gündemde, bu sefer ne tür bir başarısızlık ile son bulacak bilmiyorum ama başa döneceğimiz kesin! essporto üzerine bir takım düşünceler, planlar var. tutarsa eğlenceli olabilir.

ve son olarak;

- sizi ihmal etmeyeyim diye, masaüstümde artık kocaman bir notum var. şöyle yazıyor;

"serbest salın!"

hoşgeldim!

27 Şubat 2009 Cuma

ağlak!

"yani artık ağlaman için başına ne gelmesi lazım?" deyip "galatasaray 2000'de uefa kupasını aldığında ağlamamış mıydın?" diye ekledi.

"hatırlamıyorum ama yüksek ihtimalle ağlamışımdır" dedim. -ağlamıştım! hatta hala o günlerden kareler gördüğümde ya da eski maçları izlediğimde gözlerim dolar, neyse.-

"olur da bu sene de alırsa, ağlarsın yine yani?" dedi.

cool yaptım.

"böyle güzel şeye ağlanır mı, sevinçten ağlamak mı olurmuş?!" dedim.

yalandı.

nasıl ağlarım var ya;
pipim koptu sanırsınız.

yana yana, salya sümük..

26 Şubat 2009 Perşembe

cim-bom-bom!

ses tellerimiz yine çok zorlandı, yine tam da ümitler tükendiğinde hep bir ağızdan gol diye bağırdık. işin enteresan yanı, bu defa galatasaray taraftarının hiç alışık olmadığı bir galatasaraylı; sabri sarıoğlu vesile oldu ayağa kalkmamıza.

zor oldu ama oldu.
ben bildiğin yıprandım, eskidim hatta.

oldu ama.

16 Şubat 2009 Pazartesi

hünkar beğendi

bütün sebzeler yeşil, kırmızı falanken patlıcan gibi siyah bir sebzenin -evet canım patlıcan siyahtır ve mor diyen açıkça şuursuzdur! gülme!- alabileceği en güzel haldir hünkar beğendi.

hikayesini bilmiyorum ve beğenen hünkar ile şahsen tanışmışlığım yok ama isminden yola çıkarak kabaca kendisinin bir akşam yemeği sırasında alelacele uydurularak servis edildiğini ya da daha makul olacak şekilde; deneysel bir çalışma olarak sunulduğunu düşünebiliriz sanırım. iki ihtimalde de riskli bir hadise.

yani düşünsene ben hünkarım, devletliyim, cihan imparatoruyum. öküzün biri akşam yemeği diye önüme kıymalı patlıcan koymuş. hadi beğenirsem tamam da, ya beğenmezsem? tiz vurun kellesini deyip sonra hemen karar değiştirir, ya da yok yok dayaktan gebertin ibneyi diye düzeltirdim şahsen. terbiyesize bak?

bak işte bu anlamda, gerek taşıdığı risk; gerek ise eşssiz lezzetinden ötürü takdire şayan, uğruna prangalar eskitilesi bir yemektir hünkar beğendi. tabii benim hikayelerimden bir tanesini kabul etmeniz durumunda geçerli bu. ben yıllardır böyle düşünürüm hünkar beğendi hikayesini ve ağzıma attığım her lokmada da tebrik ederim ilk uyduranı.

gerçek çoğnulukla tatsızdır ya hünkar beğendinin aksine, işte o sebeple hiç merak etmedim asıl hikayesini. hem benimki gayet güzel. eğlenceli de.

akşam yemeğine 20 dakika kala mutfakta yaşanan o karmaşayı düşünsene, yaptığın yemeği padişah yiyecek ve ilk defa denenen bir şey hazırlıyorsun.

hünkar beğendi risktir.

(bkz: risk nedir sorusu için mezun olamamak/@thug love)

11 Şubat 2009 Çarşamba

bara kobama modeli yerel seçim kampanyası

malumunuz, ailemizin abd başkanı bara kobama seçim kampanyaları süresince internette ne kadar sosyal ağ, ne kadar kullanıcı bazlı içeriğe dayalı web sitesi varsa hepsine bir girdi, bir çıktı. hemen her taşın altında bara kobama vardı, bazen bir youtube videosunda, bazen facebook grubunda; yer yer ise flickr sayfalarında rastlıyorduk çikolata renkli başkana.

bara kobama'nın seçim çalışmaları yine ailemizin şişli belediye başkan adayı mustafa sarıgül'ün dikkatini çekmiş olacak ki; kendisi bir adet twitter profili oluşturmuş, hatta oluşturmakla kalmamış baya aktif olarak kullanmış da.

öyle ki 138 takipçişi ve 42 update'i var.

vallahi aferim diyeceğim ama yakışıkalmaz diye tahmin ediyorum.
büyük başkan çok yaşa diyeyim bari. beğendim.

sarıgül'e twitter üzerinden ulaşmak ve "@msarigul peki geri dönüştürülebilir atıklar ne olacak? neden alınmıyor kardeşim bunlar!" yazmak için şu bağlantıyı kullanabilirsiniz. şu sıra istediniz istediniz. bi daha zor bulursunuz. hem isteyenin bir yüzü kara. çemkirin gitsin.

9 Şubat 2009 Pazartesi

bu ne ya?

uyuyamadım.

birazdan saatlerdir keyifle oturduğum koltuktan kalkıp hazırlanmam ve akabinde de mudanya'ya doğru yola koyulmam gerekecek. umarım deniz otobüsü seferlerinde aksama olmaz. zaten uykusuzum.

şirkette işler bu hafta ne derece karışacak kestiremiyorum. hoş, hiçbir iş karışmasa bile yoğun bir pazartesi olacak. pazartesi günleri zaten hep yoğun olur. neden yoğun oluyor ki pazartesi günleri blog? cumartesi geceleri gibi olsa ya her gün, içip dans etsek?

mutsuzluğu getirecek ya da mutsuz olmayı gerektirecek hiçbir şeyin olmaması güzel. iş harika. her gün biraz daha keyifli. çözülmesi gereken birkaç problem kaldı sadece, onlara da nokta koyduğumda yıllar boyu uykularımı meşgul eden her şeyden kurtulmuş olacağım. oh be!

gerçi tüm bu güzel, keyifli şeylerin yanında;
zaman zaman düşünüyorum da; eski heyecanından uzak, monoton ve düz devam ediyor sanki hayat. mantıklı falan. rahatsızım galiba biraz bundan. oysa bir zamanlar çok arzulardım şu an içinde bulunduğum dinginliği. hayattan istediklerimi alabildiğim için şanslıyım sanırım. her zaman heyecanlı olacağız zıp zıp zıplayacağız diye bir şey yok neticede?

deniz otobüsü seferleri aksamasın lütfen. uyumalıyım yolda biraz. gerçi uyursam uyanamayabilirim. uyanamasam? aynı gemiyle geri dönüp evime gelsem, yüzyıllardır ait olduğum yatağımda, yüzyıllardır hasretini çektiğim o uykuyu çeksem? çok sıkıcı lan? ben deniz otobüsünde uyumasam daha iyi bence. kitap okuyayım madem.

cumartesi günü traş oldum. süper kısa kestirdim saçlarımı. nedense ensemde sürekli bir kalorifer, bir elektrikli ısıtıcı falan varmış gibi hissediyorum. çok keyifli orgazmik bir şey aslında ama hep tetikteyim birden soğuyacak ortalık diye. iki gündür soğuduğu falan yok halbuki. rahat olsam ya biraz?

"rahat ol" demiştim vaktinde di mi? hey gidi. şu sıralar en büyük fobim haline gelen yaşlılığı ve yaşlanıyor oluşumuzu, hayatta yarattığımız tamamen yersiz o stresi, kuşkuyu, rahatsızlığı ve hatta mutsuzluğu bile tamamen ortadan kaldıran bir düşünce biçimiydi. hala öyle aslında. vaktinde "rahat ol" deyip kafamı hafifce sağa yatırmasam bugün bunları yazıyor olamazdım heralde. yine eskisi rahat olsam en iyisi gibi olur bence.

uykum geldi. işi özledim. ben kazara emekli falan olmamalıyım, sıkıntıdan ölürüm muhtemelen. yağmur başlamasın lütfen. korkunç olmasın trafik. yani tamam trafik muhakkak korkunç olur ama çok korkunç olmasın. bunun için de lütfen yağmur başlamamalı en azından ben ofise girene kadar. kopuk kopuk yazmayı özlemişim. yazmayı da özlüyorum aslında. bakmayın buraya pek bir şey yazmıyorum ben. hiçbir yere bir şey yazdığım yok gerçi. bu havada deniz otobüsü seferi neden aksasın ya? yağmur bile yok?

çay demlemek lazım. sonra valiz hazırlamak, sonra kahvaltı yapmak, sonra da koşarak uzaklaşmak şart bu memleketten. ensem nasıl sıcak, nasıl güzel. "ensende nefesimi hissedeceksin, gavat!" repliği geldi aklıma şu an, arkama baktım kimse var mı diye. yoktu. sevindirici bir gelişme, heyecanlı bence?

annelerin en güzeli uyanmadan çayı demlesem iyi olur. bu -yazdığım diyemeyeceğim- kopuk cümlelerin başlığı ne olsun? kabartma tozu pastayı ne kadar kabartır? lan bu serdar ortaç'ın bi şarkısı var gram diye, ne güzel o ya?

8 Şubat 2009 Pazar

cumartesi gecesi sendromu

önceden cumartesi gecelerimiz fevkalade keyifli ve ertesi sabah hatırlan(a)mayacak kadar bol alkollü geçerdi.

ne olduysa, son 2-3 aydır pek tat alamıyorum cumartesi gecelerinden. öyle ki eve gelip, bilgisayarımın şifresini tek seferde yazıp, bir süre e-posta ve google reader okuyup düzgün bir türkçe ile blog bile yazabiliyor; tatsız -ya da yeterince tatlı olmayan- cumartesi gecemden bahsedebiliyorum.

süper eğelcenli cumartesi gecelerim geri dönsün lütfen.
salı gecesi manyakça dağıtıp çarşamba günü 23 saat çalışmanın hiç manası yok zira.

yeterince güzel geçmeyen cumartesi gecelerinden şikayetçiyim.

.. ama yine de çok içtim. ulan madem eğlenceli değil neden içiyorsun bu kadar hayvan?

6 Şubat 2009 Cuma

changeling

bugün changeling'i izledik blog. beğendik. angelina jolie yer yer itici olsa da genel olarak başarılıydı, clint eastwood'a söyleyecek söz yok. gergin ve fakat son derece akıcı bir 2,5 saat geçirmek isteyenler için yakın zamanın en iyi alternatiflerinden bir tanesi diyebilirim.

tek eksik soundtrack konusunda yaşanmış. bana sorsalar kibariye - annem ile başlamalarını önerirdim.

biraz ağır ama bütünüyle iyi bir film olmuş changeling. güzel.

4 Şubat 2009 Çarşamba

pazar günü seni kilisede göremedim tuğçe?

çok değil, 4 sene önce hristiyan olarak yunanistan'a yerleşen, akabinde de ismini bulamadığım yunan bir kimse ile hayatını birleştiren yabancı gelin tuğçe, eşinden boşanma kararı almış ve apar topar türkiye'ye dönmüş. daha da gitmez atina'ya heralde.

buraya kadar normal. işin enteresan yanı, tuğçe türkiye'ye dönmekle yetinmemiş; yeniden müslüman olmuş. baya böyle kelime-i şehadet getirmiş.

lan çok güzel? sanki ortada çizgi var, bir tarafı islamiyet bir tarafı hristiyanlık. pazarları hristiyansın şaraplar dolmalar, bayramlarda müslümansın şekerler çikolatalar, baktın ikisi de işine gelmedi hoop anında başka bir kafileye; bütün kutsal kişiklerle yakınsın, kankasın bir kere. hepsini tanıyorsun. günün birinde isa'ya da işin düşebilir neticede.

şayet karşımda bir it çalışanı olsaydı bu olan biteni tanımlamak için kullanacağım tabir bug abuse olurdu. gülünürdü de ha, prim yapardı yani.

işte bakınız, parayla imanın kimde olduğu belli olmuyor mümin kardeşlerim. hal böyle olunca ben de tuğçe'yi allah'a emanet ediyor (hayır uslu durmuyor çünkü emanet etmeyince, popüler inanışları bitirince sonsuz boşluğa düşecek kız) ve işime dönüyorum.

takdir de ediyorum ama bir yandan. unuttum sanılmasın.

2 Şubat 2009 Pazartesi

ıssız adam

çapkın ve libidosu yüksek bir adammış. tabii; filmde olunca çapkın ve libidosu yüksek derler ama bakkalda karşılaştığı adam olsa sapık olur.

ıssız ya, çağan ırmak çekti ya;
libidosu yüksek ve çapkın.

sapık değil.

ıssıza da sapık diyeceksiniz ulan! demiyorsanız ben ve arkadaşlarım da çapkın ve libidosu yüksek gurme olarak anılmak istiyoruz! biz de şarap içebiliyoruz!

1 Şubat 2009 Pazar

2009 analizi

istatistikleri bilimsel verilerle, sonuçları da yaklaşık 5 saattir aralıksız olarak okuduğum makalelerle birleştirdiğimde, 2009'un gelir modeli olarak alternatif mecrayı kullanan şirketler için çok çok zor bir yıl olacağına kanaat getirdim.

reklam bütçelerinde %8 - %12 arası bir düşüş ve online reklam gelir modelli şirketlerin sayılarında %3 - %5 arası bir artış bekleniyor. bununla birlikte, süresiz olarak askıya alınan ya da iptal edilen dev reklam kampanyalarının sayılarında da korkunç bir düşüş var.

tüm bunlar demek oluyor ki online reklam sektöründe ücretler düşecek, arz artacak ve talep azalacak.

bu kasvetli havanın ardından fırtına değil, orta büyüklükte bir yağmur geleceğini umalım. istediğimiz gibi olursa ne ala; ama yanılırsak, bilin ki internette çok şey değişecek ve bu değişiklikler hiç hoşumuza gitmeyecek.

28 Ocak 2009 Çarşamba

zzzz...

"lost izlerken heyecandan felç oldu galiba!" diyenler olmuş. tabii kendilerine öncelikle ilgilerinden ötürü teşekkür etmek gerek ancak ne meraklılarmış ulan beni felç etmeye, terbiyesizler!

çok iyiyim, çok keyifliyim de; şu sıra başım inanılmaz kalabalık. öyle ki aylar öncesinden yaptığım(ız) uludağ/kartalkaya -ve haliyle kayak!- planlarımı(zı) bile süresiz olarak ertelemek zorunda kaldım. umarım sezon kapanmadan şu yoğunluk azalır.

öpücükler!

21 Ocak 2009 Çarşamba

21 ocak 2009!


.. ve sonunda, aylardır çılgınca beklediğimiz o gün geldi.
pek bir şey söylemeye gerek yok bence?

17 Ocak 2009 Cumartesi

24 ocak etkinliği

benden duymuş olmayın ama 24 ocak 2009 günü itü'de düzenlenecek olan web yazılımcıları platformuna 400+ kişilik bir katılım bekleniyormuş ve sponsorlar arasında microsoft'un yanı sıra çok turuncu, çok acayip, çok teknolojik bir internet şirketi de varmış!

5 Ocak 2009 Pazartesi

darth vader vs. hamdi bey

çok kısa bir şey düşünmenizi rica edip uzaklaşacağım;

darth vadervar mısın yok musun'da, acun'un yanında otururken hayal edin. diyalogları, diğer yarışmacıları, bankanın teklifini ve konuklar arasında oturan amma ve lakin boyundan ötürü nadiren ekranlara yansıyan ve sıklıkla alkış tutan yoda'yı da unutmayın.

film yapsalar rekor kırar!

yeni bebeğim



şu fıstığın olduğu yerde daha seksi ne olabilir sevgili okuyucu?

güle güle kullansam yeridir bence!

3 Ocak 2009 Cumartesi

paralel park pilotu

efendim malumunuz; paralel park, başta kadın sürücüler ve burak olmak üzere bir çok otomobil kullanıcısının korkulu rüyası olmakla birlikte, ara sokaklardaki trafik sıkışıklığının ve park yeri probleminin de en büyük tetikleyicilerinden bir tanesidir.

şükürler olsun ki ford; uzun zamandır üzerinde çalıştığı ve yıllardır protatiplerinin üretildiği lakin bir türlü stabil ve güvenli hale getirilemeyen bir sistem olan otomatik paralel park pilotu'nu 17 ocak'da detroit'de düzenlenecek olan detroit auto show'da tanıtmaya hazırlandığını duyurmuş.

sistem active park assist olarak isimlendirilmiş ve yokuş ya da viraj gibi zor koşullarda bile on numara paralel park yapabiliyormuş.

şahane ama, aynısının park yeri bulabilenini de yapsalar daha çok satar.

şahsen sırf bu sistemin kadınlara ve buraklara satılan araçlar üzerinde oluşturacağı ekstra maaliyeti finanse edebilmek adına yeni bir yardım derneği kurmaya bile hazırım.