9 Şubat 2009 Pazartesi

bu ne ya?

uyuyamadım.

birazdan saatlerdir keyifle oturduğum koltuktan kalkıp hazırlanmam ve akabinde de mudanya'ya doğru yola koyulmam gerekecek. umarım deniz otobüsü seferlerinde aksama olmaz. zaten uykusuzum.

şirkette işler bu hafta ne derece karışacak kestiremiyorum. hoş, hiçbir iş karışmasa bile yoğun bir pazartesi olacak. pazartesi günleri zaten hep yoğun olur. neden yoğun oluyor ki pazartesi günleri blog? cumartesi geceleri gibi olsa ya her gün, içip dans etsek?

mutsuzluğu getirecek ya da mutsuz olmayı gerektirecek hiçbir şeyin olmaması güzel. iş harika. her gün biraz daha keyifli. çözülmesi gereken birkaç problem kaldı sadece, onlara da nokta koyduğumda yıllar boyu uykularımı meşgul eden her şeyden kurtulmuş olacağım. oh be!

gerçi tüm bu güzel, keyifli şeylerin yanında;
zaman zaman düşünüyorum da; eski heyecanından uzak, monoton ve düz devam ediyor sanki hayat. mantıklı falan. rahatsızım galiba biraz bundan. oysa bir zamanlar çok arzulardım şu an içinde bulunduğum dinginliği. hayattan istediklerimi alabildiğim için şanslıyım sanırım. her zaman heyecanlı olacağız zıp zıp zıplayacağız diye bir şey yok neticede?

deniz otobüsü seferleri aksamasın lütfen. uyumalıyım yolda biraz. gerçi uyursam uyanamayabilirim. uyanamasam? aynı gemiyle geri dönüp evime gelsem, yüzyıllardır ait olduğum yatağımda, yüzyıllardır hasretini çektiğim o uykuyu çeksem? çok sıkıcı lan? ben deniz otobüsünde uyumasam daha iyi bence. kitap okuyayım madem.

cumartesi günü traş oldum. süper kısa kestirdim saçlarımı. nedense ensemde sürekli bir kalorifer, bir elektrikli ısıtıcı falan varmış gibi hissediyorum. çok keyifli orgazmik bir şey aslında ama hep tetikteyim birden soğuyacak ortalık diye. iki gündür soğuduğu falan yok halbuki. rahat olsam ya biraz?

"rahat ol" demiştim vaktinde di mi? hey gidi. şu sıralar en büyük fobim haline gelen yaşlılığı ve yaşlanıyor oluşumuzu, hayatta yarattığımız tamamen yersiz o stresi, kuşkuyu, rahatsızlığı ve hatta mutsuzluğu bile tamamen ortadan kaldıran bir düşünce biçimiydi. hala öyle aslında. vaktinde "rahat ol" deyip kafamı hafifce sağa yatırmasam bugün bunları yazıyor olamazdım heralde. yine eskisi rahat olsam en iyisi gibi olur bence.

uykum geldi. işi özledim. ben kazara emekli falan olmamalıyım, sıkıntıdan ölürüm muhtemelen. yağmur başlamasın lütfen. korkunç olmasın trafik. yani tamam trafik muhakkak korkunç olur ama çok korkunç olmasın. bunun için de lütfen yağmur başlamamalı en azından ben ofise girene kadar. kopuk kopuk yazmayı özlemişim. yazmayı da özlüyorum aslında. bakmayın buraya pek bir şey yazmıyorum ben. hiçbir yere bir şey yazdığım yok gerçi. bu havada deniz otobüsü seferi neden aksasın ya? yağmur bile yok?

çay demlemek lazım. sonra valiz hazırlamak, sonra kahvaltı yapmak, sonra da koşarak uzaklaşmak şart bu memleketten. ensem nasıl sıcak, nasıl güzel. "ensende nefesimi hissedeceksin, gavat!" repliği geldi aklıma şu an, arkama baktım kimse var mı diye. yoktu. sevindirici bir gelişme, heyecanlı bence?

annelerin en güzeli uyanmadan çayı demlesem iyi olur. bu -yazdığım diyemeyeceğim- kopuk cümlelerin başlığı ne olsun? kabartma tozu pastayı ne kadar kabartır? lan bu serdar ortaç'ın bi şarkısı var gram diye, ne güzel o ya?

0 comments: