8 Eylül 2010 Çarşamba

yastık altı

şurada bir tumblelog girişimim var, hani vakit falan olmadığında, hızlıca post edip çıkayım diye. belki ilginizi çeker.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

karpuz kabuğu denize düştü!


takımımız kesmece, dün, red bull 2. flugtag'de dördüncü olarak kalkış yaptı. mükemmel bir sahne şovu ve şov ile birebir örtüşen mükemmel bir şarkının ardından (yıldız tilbe - karpuz getir yiyelim) jüri şovu puanladı ve sonunda karpuzu havada gördük.

atlayışın sonunda, beklendiği gibi takımımız sıralamada birinciliğe oturdu ve birinciliğini -sanıyorum ki- 14. atlayışa kadar sürdürdü.

sonrasında önce ikinciliğe, sonra üçüncülüğe ve son takımın atlamasıyla birlikte dördüncülüğe kadar düştüysek de, red bull 2. flugtag istanbul'u dördüncü olarak bitirmeyi başardık.

red bull 2. flugtag istanbul, son derece eğlenceli, alkollü, gülücüklü, zıpır bir organizasyon olarak hafızalarımızdaki yerini aldı.

başta ekip üyeleri akgün, esra, fuat ve onur olmak üzere herkese teşekkürler, herkese tebrikler!

22 Mayıs 2010 Cumartesi

karpuz kabuğu denize düşecek!


yarın, (23 mayıs 2010, pazar) caddebostan sahilde düzenlenecek olan red bull 2. flugtag istanbul ayağında kalkış izni alan ekiplerden bir tanesi de içerisinde bizim fuat'ın da bulunduğu bir grup çılgından oluşan kesmece airlines.

aslında detayları kesmece'nin facebook grubunda ya da twitter şeyinde de bulabilirsiniz ama bence gerek yok. iyisi mi siz de yarın öğlenden önce caddebostan sahile gelip bize katılın ve kesmece'yi destekleyin.

hep beraber votka red bull içelim, düşenleri izleyelim, bol bol da fotoğraf çekelim zira karpuz kabuğu denize düşecek!

4 Mayıs 2010 Salı

ideal istiklal caddesi fotoğrafı


bu değil, onu peşinen belirtmekte fayda var.

yalnız öte yandan, benim nezdimde, aslında hiçbir istiklal caddesi fotoğrafı, bırak istiklal caddesi'ni bir kompozisyon olarak öne koymayı, küçük bir tanım yapmak için dahi yeterli olmuyor.

cumartesi gecelerimi şirkette geçirdiğimde –ki çok sık yaşanan bir şey aslında-, fotoğraf makinem yanımda olsun ya da olmasın; mutlaka istiklal caddesi'nde birkaç tur atar, keyfime göre birkaç bira ya da mephisto'da bitki çayı içer, başarabilirsem biraz kitap okur ve tüm bunlar sırasında da, çevreyi sürekli alıcı gözüyle izlerim.(ne güzel rutinmiş lan bu, yuh)

istiklal caddesi'nde, olan biteni izleyip mümkünse fotoğraf çekmek dışında hiçbir şey yapmama motivasyonuyla geçirdiğim onca güne rağmen, şimdiye dek "işte istiklal caddesi!" diyebileceğim tek kare dahi çekebilmiş değilim.

düşünsene; tek karede dilencisi, müzisyeni, aşığı, sarhoşu, midyecisi, esnafı, kavga edeni, öpüşeni, tramvayı, polisi, fotoğrafçısı, çiçekcisi ve daha aklıma gelmeyen kim bilir neler.

ütopik!

caddebostan sahil


23 nisan 2010, cumartesi saat 17:50. caddebostan sahil.

edit: 23 nisan 2010, cumartesi'ye değil cuma'ya denk geliyormuş ama ben bu fotoğrafı çektiğimde çok iyi hatırlıyorum ki takvimler cumartesiyi gösteriyordu. 24 nisan o zaman.

1 Nisan 2010 Perşembe

1 nisan

bir yandan 1 nisan'ı son derece sorunsuz ve şakasız olarak geçirmiş olmanın tarifsiz huzurunu yaşarken, diğer yandan alpay erdem'in stand up gösterisine -kendisini az çok sevmeme rağmen- zerre kadar gülmemiş olmanın suçluluğunu duyarak geçireceğim bir gece olacak ama uyuyacağım için problem değil bence.

çok iyi geceler.
02.04.2010, 01:19

31 Mart 2010 Çarşamba

büyük hadron çarpıştırıcısına iki çift lafım var!

duymayan kalmamıştır heralde, bugün (ya da bir takım çirkin saat oyunlarını da hesaba katarsak, dün) aşağı yukarı tüm kainatın gözü, bir zamanlar world wide web'in de doğduğu yer olan cern'deydi ve konu bu kez meşhur atlas deneyiydi. atlas deneyi, fizikçilerin son zamanlarda yaşadıkları muhtemelen en mühim ve en heyecan verici tecrübeyken, biz faniler için "hadron... işte bilim dünyası tabi, böyle hep..." deme sebebi oluşturmaktan ileri gidemedi ki, bana sorarsanız, gitmesi gerekmiyordu da zaten.

elbette haklı bir yaygara kopartıyor herifler bir süredir, çarpıştıracağız da çarpıştıracağız diye. haklı diyorum, çünkü gerçekten yarını değiştirebilecek bir hadise aslında. mühim yani. hiç yoksa; yılların emeği, binlerce kişinin alın teri var o projede, çarpıştırıcıda. adam evrenin %25'inin neyden oluştuğunu anlayabiliriz sonuçlarla bağlantılı olarak diyor. %25 bence güzel oran. %5'ten, %23'ten falan büyük hep. baya dörtte biri, fevkalade aslında.

şimdi tabii ben bu noktada kafanızı da bir takım bilimsel, teknik zırvalarla sikmek istemiyorum. o sebeple buraları hızlıca geçiyor ve atlas deneyinin önemine gerek teknik, gerek ise sosyolojik açılardan parmak bastığımı farz etmenizi rica ediyorum. çok teknik çünkü. aşar sizi yani. hem zaten benim bahsedeceğim mesele başka.

bak şimdi...

denildi ki, 30 mart günü, gmt+2’de, (yanılmıyorsam) 13:30 – 15:00 arası çarpıştıracağız, sonra da sonuçlarla ilgilenmeye başlayacağız. tamam dedik, aldık çayımızı kahvemizi tam da vaktinde, kurulduk web stream'in başına bekliyoruz ne olacak diye. stream de stream olsa, gerçi belki bölgesel bir problemdi ama bizde ses yoktu. dudak okuyarak ne anlattıklarını anlamaya çalıştık bilim insanlarının, "çok heyecanlıyız bakalım uygarlığın köküne kibrit suyu dökecek miyiz hahah" falan dediklerini umarak öldürdük vaktimizi ama sanılmasın ki bu sırada boş durduk; açtık wikipedia'yı neymiş ne değilmiş her türlü detayını öğrendik deneyin. bir kısmımız operasyonu bizzat yönetebilecek kapasiteye erişti, kalan sığır güruh ise herhangi bir tartışma programında deney ile ilgili en az 16 saat konuşabilecek kadar geliştirdi kendini.

bir yandan wikipedia, bir yandan görüntü, bir yandan da cern'in twitter hesabını takip etmek suretiyle hem çaylarımızı içiyor, hem de bekliyoruz bakalım ne olacak diye. derken, sıkılmaya tam da ramak kala, ilk hareket twitter'dan geliyor;

half of today's energy at the #lhc: 1,75 tev! all lights are green!

sevniniyoruz mecburen, sevinilmeyecek gibi bir şey değil çünkü. yalnız bak, 1.75 oldu, stream'de bir hareket yok. aynı herifler, aynı monitörlere bakıyorlar. bir kısmı volta atıyor, kimisi kameraya el sallıyor, hatta; we are the best işaretleri falan yapanlar çıkıyor bazen, sanırsın ki her ilde bir tane büyük hadron çarpıştırıcısı var, kainatı hangi takım daha önce yok edecek, onu izliyoruz.

insan kıllanıyor tabii böyle olunca. yahu arkadaş, bizim seçim programlarında bile nasıl arayüzler peydahlanıyor televizyon kanallarında, hologramik röportajlar mı dersin, anlık tahminler mi, geçmiş yılların sonuçlarıyla aşmış karşılaştırmalar mı; neler neler. sizde bir bok yok ki, nasıl kıllanmayayım? bi atlas experiment yazmışsınız gri üstüne beyazla, onu görebilene de aşk olsun...

deney son derece sönük geçiyor bizim açımızdan ama ona rağmen hemen bozmuyoruz moralimizi, diyoruz ki "haa, 1.75'de bir şey yok abi, hedef 7. daha neler olacak gör bak!"

olmuyor. 3 oluyor tev, 3.5 oluyor; yok. aynı tas, aynı gri arkaplan, aynı beyaz atlas experiment. oraya bi hologram ali kırca dahi çıkmıyor. bi tane kıçı kırık tanıtım animasyonu var, onu döndürüp duruyor ibneler. keyifler ağır ağır kaçmaya başlıyor artık.

kırılganlaşan ümitlerle birlikte önümüzdeki wikipedia ivedi şekilde kapatılıyor, arada stream'e bakıyor, bir de twhirl'den twitter'ın dürtmesini bekliyoruz.

3.5 tev'den aşağı yukarı bir saat kadar sonra, twitter'dan beklenen haber geliyor;

first time in the history!!!!!!!!!!!! world record!!!!!!!!

açık ve net olarak kanımız donuyor. bu kadar mı? ulan zaten ses yok ortamda, bizi dikmişsin oraya iki saattir seni bekliyoruz, vereceğin bilgi dünya rekoruyla mı sınırlı demeye başlar oluyoruz ki, devamı da geliyor;

experiments are collecting their first physics data - historic moment here! watch the webcast, look at the photos - all live!

diyor @cern ve o sırada da şampanyalar patlatılmaya başlıyor zaten.

deney olup bitiyor. benim o sularda acil bir toplantım var, ona girip çıkıyorum, hatta epey de vakit öldürüyorum içeride ve heyecanla dönüyorum bilgisayarımın başına ama görüyorum ki yine değişen bir şey yok. birkaç grafik var ancak konuyla ilgili cern tarafından yayımlanan, bir de basın bülteni.

bi hologram, bi back to the future theme?
yok!
hah işte, orada kopuyor film!

bak açık konuşuyorum, ben migros club card sahibi, tipik türk insanıyım. her fırsatta memleketi kurtarır, eğitim sisteminden girer, kaldırımlardaki bisiklet yollarından çıkarım. benim ve benim gibi kim bilir daha kaç milyon insanın ilgisini çekmek istiyorsan, ya bu işin prezantasyonunu da, en az marketingini yaptığın kadar iyi yapacaksın, ya da büyütmeyeceksin arkadaşım, migros müşterilerine kadar yaymayacaksın hadiseyi. ilgilenen adama, fizikçiye izleteceksin sadece. benim zihnimi kara deliklerle, varoluşun %25'iyle, hadronlarla quarklarla doldurmayacaksın.

hayır ben ne yapayım öyle deneyi? bi karadelik dediniz; geçen sene ya da önceki sene sanırım, biz türkler olarak bu konuda üzerimize düşeni layıkıyla yaptık bunu tüm dünyanın taşak geçtiği bir şaka malzemesi haline getirmeyi başararak. youtube'da yorum yapmaktan beyni sulanan, kıçına başına atlas dövmesi yaptıran vatandaşlarımız oldu bizim sırf şu karadelik hikayesi yüzünden ama sonra bilimsel olarak o da çürütülünce, ne atlas deneyinin, ne de büyük hadron çarpıştırıcısının ilgi çekici hiçbir yönü kalmadı bizim için zaten.

bi umut deney gününü bekledik ama sen bu konuyu bu noktaya kadar getirip, ondan sonra deney sırasında yahut sonrasında; ekranın bir köşesine bi hologram, bi diyagram; ne bileyim bir istatistik, bir grafik dahi koymuyorsan, ben artık senin yeteneklerinden şüphe ederim cern... organizasyonun büyüklüğüne zerre aldırmam, "bi bok yok bunların yaptıkları işte ya" der geçerim. "göktuğ bak bu da cern'den çıktı" dedikleri vakit, iki kere düşünürüm bundan gayrı.

se(r)n; beni, bizi ve dahi tüm türkiye'yi kaybettin atlas deneyiyle birlikte. o araştırma merkezinde çalışan türk sayısının neden iki elin parmaklarından daha az olduğunu en yalın haliyle gösterdin canım memleketime. oysa yıllardır politik sebepler aramıştık biz türkiye'nin cern ile ol(may)an ilişkilerinin altında. sebebin bizzat sen olduğunu ne bilelim cern?

şimdi;
tüm bu olanların ve olmayanların ışığında soruyorum;
büyük hadron çarpıştırıcısı ve atlas deneyinin, tıpkı benim için olduğu gibi, bir çok yurttaş için de hayal kırıklığından öteye gidememesi anormal mi?

değil. hiç değil.

bundan sonra çarpıştır dur cern...
sunumu beğenmedim ben. bern. hmm...

29 Mart 2010 Pazartesi

iki: sabah

...
korkuyordum ve gözlerimin ikisini birden açabilecek durumda değildim. öte yandan, hala sarhoş olup olmadığım hakkında da hiçbir fikrim yoktu. bir süre hiçbir şey yapmadan ve pek tabi hiçbir şey düşünmeden yalnızca nefesimi düzenlemeye çalıştıysam da kar etmedi. düzensiz ve hırıltılı nefes alan, korkak, yarı sarhoş, yarı çıplak, dün ve yarından çok farklı olarak; muhtemelen yarım bir adamdım.

sırtüstü yattığımı fark ettim. gözlerimi açmayı başarsam bile göreceğim şey en iyi ihtimalle tavandı. yaklaşık beş dakikadır ötelediğim ve fakat ivedi şekilde yüzleşmem gereken gerçeğin tavanda olmadığı ise, gözlerimin aksine gün gibi açıktı.

rüzgarla yayılan martı ve vapur sesleri iyiden iyiye duyulur olmuştu artık odamda ve dileyebileceğim çok şey olmasına rağmen gözlerimi açtığımda ilk görmek istediğim şeyin güneş olduğuna karar vermiş, yalnızca güneş dilemiştim. kötü bir güne güzel başlamanın en iyi yolu güneşi görmek olurdu baharları istanbul'da.

aslında bir an önce karar vermeli, bir şeyler yapmalı ve yüzleşmeliydim;
ertelemeyi tercih ettim...

27 Mart 2010 Cumartesi

bahar...


2009 sonbaharının ilk günleriydi yanılmıyorsam. nur ile (ki hala buralara uğruyorsa selam olsun kendisine) bir pazar sabahı kahvaltı için moda'ya gitmiş, kahvatı sonrası sahilde turlarken, o sıralar çok yeni olan eos 450d'm ile çekmiştim bu serseriyi. hatta ve hatta yine yanılmıyorsam -ki nadir yanılırım-, fotoğraf çekmenin belki de en güzel yanı olan ve eve dönünce başlayan muhtemelen ilk çekilen fotoğrafları ayıklama seansım esnasında, gördüğümde gülümsediğim ilk fotoğrafımdı bu.

pek tabii fotokritik usulü yarak kompozisyonlar yazılabilir bu kare hakkında, altında sonsuz saçmalanabilir elbette ama kim ne derse desin, baharın fotoğrafıdır bence bu.

bu kış baharı çok özler olmuştum, neyse ki çok uzaklarda değilmiş.

26 Mart 2010 Cuma

dünya saati 2010

wwf'nin uluslararası olarak düzenlediği bir etkinlik var, "dünya saati" isminde. (eskiden büyük bir şevkle katıldığımız sürekli aydınlık için bir dakika karanlık kampanyasına benziyor biraz, sonu benzemesin...) amacı bir yandan çevre duyarlılığı ve iklim değişikliğine dikkat çekmek, diğer yandan da küresel ısınma ile ilgili olarak dünya liderlerinin güttükleri (gütmek?) başarısız politikalara karşı olan tepkileri somutlaştırmak.

bireysel katılım çok basit. (hoş kurumsal katılım da basit) yarın (cumartesi günü) saat 20:30 ve 21:30 saatleri arasında evinizin, iş yerinizin ışıklarını kapatıp bir saatliğine karanlıkta kalıyorsunuz. ille de ışık diyorsanız mum yakıyorsunuz.

etkinlik çerçevesinde boğaziçi köprüsü, empire state binası, eyfel kulesi ve hatta mısır piramitleri dahi karanlığa gömülüyor, dikkatleri doğaya ve küresel iklim değişikliğini önlemek için yapılabileceklere çekiyor.

wwf türkiye resmi web sitesine şuradan, kampanya sayfasına ise buradan ulaşabiliyor olmanız lazım.

hala vaktiniz varken katılın, katılındırın, karartın.