30 Nisan 2008 Çarşamba

rio de janeiro ve ötesi


bir zaman önce meksika hayranlığımdan bahsetmiştim. onun aslı biraz konsepte dayansa da, meksika ve mexico city, "ölmeden görülmesi gereken yerler" listemde ikinci sırayı hakkediyor.

ama;
yakinen tanıyanlar bilirler ki; gönlümün birincisi, birincilerin sultanı, sultanların dansı(?!) her daim rio de janeiro olmuş, hatta yer yer ruhsal bozukluk seviyesinde yaşama amacım haline geldiği de görülmülştür.

şimdi bir rio'ya bakıyorum, bir göztepe / minibüs caddesine.

moral bozukluğu başka bir şey değil.

28 Nisan 2008 Pazartesi

küçük ama işlevsel: marie digby

az önce radore'den ömer vasıtası ile marie digby adındaki bu güzel ile tanışma fırsatı buldum.

kendisi hem japon, hem ufak tefek, hem güzel, hem de güzel şarkı söylüyor. üstelik söylediği şarkılar orjinallerinden çok daha güzel oluyor. dinleseniz kesin seversiniz.

şöyle kendi favorilerimdem bir bukle tattırayım size;

marie digby - gimme more (britney spears)


marie digby - umbrella (rihanna)


marie digby - what i've done (linkin park)


ben özellikle gimme more'u çok beğendim.
aferim kıza.

geri döndüm!

son 10 gündür ilk defa henüz ayaklarımı uzatabildim ve hem bedenen, hem ruhen; yorgunluktan/gerginlikten ölmek üzereyim, o sebeptendir ki "ben geldim" deyip uyumak niyetindeyim.

burayı unutmuş değilim yani. hem kafa izni aldım sözlükten de, iyice içli dışlı oluruz artık blogger vasıtasıyla..

18 Nisan 2008 Cuma

üç doğru

bakınız günlük hayatta başarıya giden patikadan aşağı düşmemek için asla sekteye uğramaması gereken üç doğru varmış; (bu kuramı yarak kişisel gelişim kitaplarından değil, bizzat hayatın kendisinden arakladım)

* doğru zaman
* doğru karar
* doğru hareket

doğru zamanda doğru kararı verip doğru şekilde uygulayınız. farkı görecek ve gözlerinize inanamayacaksınız! (best seller idi kitap evet)

15 Nisan 2008 Salı

tükeneceğiz

gecenin bir köründe (04:53'de mesela) ansızın tükenen kahve, sigara, çay ya da yemek benzeri dört kişilik ciddi bir iş toplantısının (ki hakikaten ciddi) temel tüketim maddelerinin niceliklerinden şikayetçiyim.

bitmesinler arkadaşım.
kabul ediyorum, daha makul bir saatte hesaplanabilir bu ihtimal ama atlamışız. şimdi böyle mi cezalandırılmalıyız? böyle mi ehlileştiriliyoruz?

hiç hoş değil.

14 Nisan 2008 Pazartesi

neyin var?

aklınızda olsun diye yazıyorum;

karşınızdaki insana sürekli "neyin var" diye sorma ihtiyaci hissediyor ve soruyor, akabinde ise "bir şeyim yok","bilmem ki","yaa çok sıcaktı bugün" gibi sallama cevaplar alıyorsanız o şeyin sebebi bizzat sizsinizdir.

9 Nisan 2008 Çarşamba

muslukçu geri dönmüş!

saatlerimiz yine sabah 6'yı gösteriyor ama durmuyor, çalışıyoruz. yaklaşık 1 saat kadar önce hafiften daralmış, çalışmaya ufak bir ara vermiş, o arayı da office snapshots'dan facebook, google, microsoft, digg, yahoo, flickr gibi popüler uygulamaların ofislerinin fotoğraflarını inceleyip fikir edinmeye adamıştım. tam siteyi kapatıp işe dönmek üzereydim ki; fotoğraf listesinde canımız ciğerimiz digg'i görünce aklıma geldi, ne var ne yok diye bakmak üzere digg.com'a daldım.

ekibin yazdığı 1-2 blog okudum, sonra nasıl oldu bilmiyorum; kendimi about digg sayfasında digg çalışanlarının favorilerini incelerken buldum. (ne çok digg dedim)

derken ne göreyim?

favori listelerinden bir tanesinde, -üstelik ilk sırada- bir çoğunuzun "super mario" olarak tanıdığı, benim ise yıllardır "antipatik ibne", "muslukçu göt" şeklinde tabir ettiğim, çocukluğumu bitiren o adamın javascript oyunu ile karşılaştım. dayanamadım, hemen test ettim; onayladım. kodlayana "ömür boyu bravo vallahi çocuğa" ödülünü vermekten zerre çekinmedim.

oynanabilirliği neredeyse dos sürümü ile aynı ve her zamanki gibi son derece sıkıcı! tek çarpıcı yanı javascript olması ve mozilla firefox ile sorunsuz olarak oynanabilmesi.

neyse, velhasıl;

pos bıyıklı cüce muslukçulardan hoşlanıyorsanız ve herhangi bir ortamda canınız aniden super mario çekiyorsa kendisine şuradan erişebilir, muslukçuyu mutlu etmek için yapmamanız gereken bilimum şaklabanlığı yapabilirsiniz..

adam yıllarca prenses prenses diye yedi bitirdi hepimizi be.. nesini seviyorsanız..

8 Nisan 2008 Salı

elektronik hayatlar

şimdi size aslında her dakika aklımızda olan ama nedense hakkında asla etraflıca düşünmediğimiz bir şeyden bahsedeyim de düşünün; şaşırın.

birbirinden basit iki tanım ile başlayalım;

aslında hayatın gerçek tanımı tam şurada ama daha kabaca düşünelim; kontrolümüz dahilinde ve haricinde gelişen her şeyin toplandığı kutuya hayat deriz. al sana yalın, berrak bir tanım. peki internet nedir? onu da genelde teknik olarak birbirine bağlı n sayıda bilgisayar olarak tanımlarız.

elimizdeki bu iki güzide tanımı unutmayalım. unuturuz dersek bir kenara not edelim ve günlük hayatta sıklıkla yaptıklarımıza bakalım; (aileler yarışıyor tandası)

- alışveriş yapmak
- yemek yemek
- kitap okumak
- sohbet etmek
- sinemaya gitmek / film izlemek
- müzik dinlemek
- sosyalleşmek yahu, yeni insanlarla tanışmak, kaynaşmak
- telefonla konuşmak
- günlük tutmak

yeterli zira daha fazla uzatırsam yazının çarpıcı hiçbir yanı kalmayacak. bakın bomba geliyor; şimdi aşağıdaki listeyi yukarıdakiyle eşleştirin;

- (bkz: gittigidiyor, ebay, hepsiburada, kangurum vs..)
- (bkz: yemeksepeti)
- (bkz: e-book)
- (bkz: msn messenger)
- (bkz: torrent, p2p)
- (bkz: mp3)
- (bkz: facebook, yonja, vs..)
- (bkz: skype)
- (bkz: blog)

size de olur mu bilmiyorum ama benim gözümde hayatın kaba tanımında bahsettiğim o kutu, 4gb kotalı gmail posta kutusu gibi canlanmaya başladı.

yani şey diycem;
korkuyorum. korkuyorum zira ben günlük hayatta, hayatın içinde, sokakta yapılması gereken hemen her şeyi bilgisayar başında, klavyemi kullanarak yapıyorum. ha bundan zerre kadar şikayet etmiyorum -ki belki işim dolayısıyla- ama zaman zaman hayatımı bir adet 1 ve bir adet 0'ın arasında yaşıyormuşum gibi hissediyorum. panikliyorum. geçiyor ama sonra. acıkmış oluyorum, yemeksepeti'nden dvd hediyeli siparişler veriyorum..

7 Nisan 2008 Pazartesi

uykusuz her gece

hayattaki en büyük aşkım hiç şüphesiz ki işim ama (her daim biraz tembel, biraz yoğun olmamdan kelli) gece diyemeyeceğim; uyku vaktinde çalışmaktan çok şikayetçiyim. hayır öyle bir hal aldım ki uykum geldiğinde uyumadığım zaman, ertesi gün ve takip eden 3 gün boyunca 40 saat bile uyusam brokoli formundan çıkamıyorum. doğru tepkiler veremiyorum, şuh kahkahalar atamıyorum, hatta bugün fark ettiğim üzere trafiğe çıktığımda minibüs yolunda bostancı - kadıköy dolmuşu çeken dolmuşçulardan farklı olmuyorum. sadece çalışabiliyorum. aşmalıyım bunu.

sıradaki güzellik yarışmasında güzellerimizden bir tanesi -mümkünse en güzeli- bana düzenli bir hayat ve bol uyku dilesin lütfen.

öptüm.